Psikolojik Yıkım
Deprem sonrası yardım ve kurtarma çalışmaları büyük ölçüde yaşam kurtarma, canlıların rehabilitasyonu, bina ve alt yapı hizmetlerinin onarılmasına yöneliktir. Oysa deprem, fiziksel yıkım ve ölüme yol açmanın yanı sıra yaşamda kalanlar için ciddi psikolojik sorunlar yaratabilen bir doğa felaketidir.
Deprem sonrası yapılan yardımlar, ağırlıklı olarak yaşam kurtarılması, fiziksel yaralanmaların tedavisi, barınak sağlanması ve alt yapı hizmetlerinin düzeltilmesine yöneliktir. Psikolojik etkilenme sürecinin saptanma ve tedavisinin daha karmaşık ve uzun süreli olması, bu alandaki hasarın, çoğu kez kendi haline bırakılmasıyla sonuçlanmaktadır.
Deprem ve sonrasında verilen tepkiler, olayın şiddeti, mağdurların kişilik yapıları, toplumsal değerler ve geçmiş deneyimler nedeniyle farklılıklar gösterir. Güvenli binalarda yaşayan ve deprem konusunda eğitimli bir Japon’un, güvenliksiz binalarda ve deprem konusunda hazırlıksız bir ülkede yaşayan bir bireyden farklı tepkiler vereceği açıktır.
Maalesef ülkemiz deprem afetine fizyolojik ve psikolojik olarak hazır değildi. Bunun akabinde kimsenin istemeyeceği felaket sonuçlarla baş başa bırakıldık. Depremi yaşadıktan sonra toplumda oluşan endişe ve korku duyguları, insan beyninde psikolojik bir yıkım yarattı. Peki bizler bu korkuyu nasıl yeneceğiz? Çocuklarımızda bıraktığı travma, büyüklerimizdeki endişe, yakınlarını kaybeden insanlarımızdaki üzüntü… Yaşanılan şiddetli iki depremin ardından artçı sarsıntıları bölgede hala yaşamaktayız. Her sallantıda bir daha aynısı olacak mı düşüncesi ile yaşamaya başladık. Psikolojik yıkım da bir o kadar büyük ki artık sarsıntı olmadığı zamanlarda bile sarsıntı hisseder oluyoruz. Bütün bu saydıklarımızın önüne nasıl geçeriz?
Deprem ve Beyin
Deprem gibi yaşamı tehdit eden beklenmedik olaylar karşısında, insan beyni, anında iki tür tepki verir: Bunlardan ilki tehlikenin değerlendirmesini yapmak ve ikincisi ise tehditten korunmaktır.
Oluşan tehdit beynimizde ‘Savaş ya da Kaç’ yanıtı yaratır. Deprem esnasında o olayla savaşma hali mümkün değildir. İkinci seçenek olan ‘KAÇ’ komutunu algılar beyin ve uygular. Kaçmak doğru çözüm müdür? Şiddetli deprem esnasında binaların en tehlikeli alanları; merdivenler, asansörler, bina boşlukları çıkış kapısı için ihtiyaç duyduğumuz rotalardır. Ama aynı zamanda deprem esnasında kesinlikle bulunmamamız gereken alanlardır. Araştırmalar kurtarılan çoğu insanın güvenli, sabit ve ağır eşyaların-mobilyaların yanında kendilerine ufak da olsa bir yaşam alanı oluşturduğu yönünde.
Biz beynimize ‘KAÇ’ komutunu nasıl vermeyiz?
Bunun için beynin kendini güvende hissetmesi gerekir. Binanın sağlam olduğuna dair, kendisine ve sevdiklerine bir şey olmayacağına dair, depremin bir kaç saniye sonra duracağı ve yaşadığı alanın onu koruyacağına dair güvencesi olması gerekir. Ne yazık ki bu saydıklarımızın mümkün olmadığını acı bir şekilde öğreniyoruz her seferinde. Bunu gerçekleştirmek için yaşam alanlarımızın yeniden yapılandırılması, sonrasında ise yaşayacağımız yerin herhangi bir tatbikata tabi tutulup test edilmesi gerekiyor. O yapı bir sarsıntı yaşadığı zaman şiddetle sallanıyor, ama yıkılmıyorsa, tek bir eşyanıza size zarar gelmiyorsa işte o zaman beyin oradan kaçmaması gerektiğini tecrübe edinir ve öğrenir.
Deprem Travmasına Yaklaşım
Yukarda bahsettiğimiz şartlara sahip değildik ve yaşanılan üzücü yıkımın telafisi yok. Telafisi olabilecek şey ise bu olayı yaşayan insanların düzelmeye, iyileşmeye ihtiyacı olan ruhsal yapılarıdır.
İnsanların travmayla başa çıkmalarına yardımcı olacak standart bir yöntem yoktur. Bireyin kişiliğine ve yaşam biçimine uygun, yaşama geçirilebilir nitelikte yöntemler gereklidir. Depremin hemen sonrasında yapılacak psikolojik yardımda kişiye, yaşadıklarını ve duygularını rahatça belirtme olanağı vermek, zihinsel ve bedensel rahatlama ve dinlenmeye olanak sağlamak, ulaşabildiği yakınlarının yardımını istemesi için cesaretlendirmek, travmanın yaratabileceği duygusal sorunlar konusunda aydınlatıcı bilgiler sunmak önemlidir.
Travma, kişinin yaşamını yeniden düzenleme konusundaki motivasyonunu kırmış olsa da, çaba sarf etmenin öneminin kavranması, psikolojik iyileşme açısından çok önemlidir.
Rutin çalışma yaşamına dönülemese bile, günlük aktivitelere başlamak, boşluk duygusunu ve onun yaratacağı kısır düşünce döngüsünü azaltmada yararlıdır. Kendisinden daha zor durumdaki insanlara yardımcı olunması, yardım alan için yaşamı kolaylaştırmanın yanı sıra yardım edene de yararlı olmanın getirdiği rahatlama duygusunu verecek ve kısır düşünce döngüsünden çıkmasına yardımcı olacaktır.
Normalleşmek Normal midir?
Deprem travmasının ardından insanlarda oluşturduğu acıyı, hüznü, kayıpları anlayabilmek ve buna yönelik insanca yaklaşımlar oldukça önem taşır. Olayın sıcaklığını yitirdikten sonra (kimileri için 1 hafta sürebiliyor) ; kendi normallerinizi yaşamanız oldukça doğaldır. Hayat bizi bir yerden sonra buna mecbur bırakıyor zaten. İşinize dönmek, gülmek, ağlamak, yemek yemek, bir kahve içmek için bir kafeye oturmak vs. bunlar oldukça normaldir. Fakat normallerinizi insanların önünde yaşamak tabiri caizse gözlerine sokmak doğru olmayacaktır. Problem olan normallerini yaşaman değil, bunları neşe ile sergilemendir. Hiçbir şey yaşanmamış gibi kahkahalarını sosyal medyada paylaşabilmektir. Bu psikolojik olarak da zor durumda olan insanları daha da zora sokabilecek bir durumdur. Yakınını kaybeden birine saygısızlığı, sevdiği kişiden hala bir haber alamamış birine hüznü, belki patili dostunu yitiren birine özlemi hatırlatır senin normalin. Kendinizi iyi hissetmek adına her şeyi yapabilmekte özgür olabilirsiniz ama unutmayalım özgürlüğümüzün bittiği sınır bir başkasının özgürlüğünün başladığı yer olabilir. Bu süreçte özellikle sosyal medya üzerinden neşe dolu sevgi dolu hayatınızın yolunda olduğunu gösteren paylaşımlar yapmak zorunda değilsiniz. Deprem bölgesinde olan ve depremi hasarsız, kayıpsız da olsa çok şiddetli yaşayan biri olarak, bu bölgedeki insanlarla empati yapma hakkını kendimde görerek; abartılı normallerinizi görmenin bizlere bir faydası olmadığı gibi belki de zararı olduğunu düşünerek hareket etmenizi hepinizden rica ediyorum. Normalleşelim ama lütfen kendimiz için, sosyal medya veya başka insanlar için değil.
https://cms.galenos.com.tr/Uploads/Article_25404/European%20Archives%20of%20Medical%20Research-28-150-En.pdf